NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ
حَدَّثَنَا
هَاشِمُ بْنُ
الْقَاسِمِ
حَدَّثَنَا
عِكْرِمَةُ
حَدَّثَنِي
إِيَاسُ بْنُ
سَلَمَةَ
عَنْ أَبِيهِ
قَالَ
أَغَارَ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
عُيَيْنَةَ
عَلَى إِبِلِ
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَقَتَلَ
رَاعِيَهَا
فَخَرَجَ
يَطْرُدُهَا
هُوَ
وَأُنَاسٌ مَعَهُ
فِي خَيْلٍ
فَجَعَلْتُ
وَجْهِي قِبَلَ
الْمَدِينَةِ
ثُمَّ
نَادَيْتُ
ثَلَاثَ
مَرَّاتٍ يَا
صَبَاحَاهُ
ثُمَّ
اتَّبَعْتُ
الْقَوْمَ
فَجَعَلْتُ
أَرْمِي
وَأَعْقِرُهُمْ
فَإِذَا
رَجَعَ
إِلَيَّ
فَارِسٌ جَلَسْتُ
فِي أَصْلِ
شَجَرَةٍ
حَتَّى مَا
خَلَقَ
اللَّهُ
شَيْئًا مِنْ
ظَهْرِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِلَّا
جَعَلْتُهُ
وَرَاءَ
ظَهْرِي
وَحَتَّى
أَلْقَوْا
أَكْثَرَ
مِنْ
ثَلَاثِينَ
رُمْحًا
وَثَلَاثِينَ
بُرْدَةً
يَسْتَخِفُّونَ
مِنْهَا
ثُمَّ أَتَاهُمْ
عُيَيْنَةُ
مَدَدًا
فَقَالَ
لِيَقُمْ
إِلَيْهِ نَفَرٌ
مِنْكُمْ
فَقَامَ
إِلَيَّ
أَرْبَعَةٌ مِنْهُمْ
فَصَعِدُوا
الْجَبَلَ
فَلَمَّا أَسْمَعْتُهُمْ
قُلْتُ
أَتَعْرِفُونِي
قَالُوا
وَمَنْ
أَنْتَ
قُلْتُ أَنَا
ابْنُ الْأَكْوَعِ
وَالَّذِي
كَرَّمَ
وَجْهَ مُحَمَّدٍ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا
يَطْلُبُنِي
رَجُلٌ
مِنْكُمْ
فَيُدْرِكُنِي
وَلَا أَطْلُبُهُ
فَيَفُوتُنِي
فَمَا
بَرِحْتُ
حَتَّى
نَظَرْتُ
إِلَى
فَوَارِسِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَتَخَلَّلُونَ
الشَّجَرَ
أَوَّلُهُمْ
الْأَخْرَمُ
الْأَسَدِيُّ
فَيَلْحَقُ
بِعَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ عُيَيْنَةَ
وَيَعْطِفُ
عَلَيْهِ
عَبْدُ الرَّحْمَنِ
فَاخْتَلَفَا
طَعْنَتَيْنِ
فَعَقَرَ
الْأَخْرَمُ
عَبْدَ
الرَّحْمَنِ
وَطَعَنَهُ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
فَقَتَلَهُ فَتَحَوَّلَ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
عَلَى فَرَسِ
الْأَخْرَمِ
فَيَلْحَقُ
أَبُو
قَتَادَةَ
بِعَبْدِ
الرَّحْمَنِ
فَاخْتَلَفَا
طَعْنَتَيْنِ
فَعَقَرَ بِأَبِي
قَتَادَةَ
وَقَتَلَهُ
أَبُو قَتَادَةَ
فَتَحَوَّلَ
أَبُو
قَتَادَةَ
عَلَى فَرَسِ
الْأَخْرَمِ
ثُمَّ جِئْتُ
إِلَى رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
وَهُوَ عَلَى
الْمَاءِ
الَّذِي
جَلَّيْتُهُمْ
عَنْهُ ذُو
قَرَدٍ
فَإِذَا
نَبِيُّ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي خَمْسِ مِائَةٍ
فَأَعْطَانِي
سَهْمَ
الْفَارِسِ وَالرَّاجِلِ
Seleme'den (şöyle)
dediği rivayet edilmiştir:
Abdurrahman b. Uyeyne
Rasûlullah (s.a.v.)in develerine baskın yapıp, çobanını öldürmüş ve yanındaki
süverilerle o develeri sürüp gitmişti. Bunun üzerine ben yüzümü Medine'ye doğru
çevirdim sonra üç defa
"Yetişin" diye
feryad ettim ve onları takibe koyulup (onlara ok) atmaya ve onları yaralamaya
başladım. (Onlardan) Bir atlı (beni öldürmek için) geriye dönecek olursa bir
ağacın dibine oturuyor (ve onlara ok atıyor) dum. Nihayet Allah'ın yaratmış
olduğu develerden Peygamber (s.a.v.)'e ait ne varsa onu (müşriklerin elinden
kurtarıp) arkama almıştım. Otuzdan fazla mızrak ve otuz (kadar) elbise
bıraktılar, hafiflemek istiyolardı. Sonra Uyeyne onlara yardımcı olarak geldi
ve (onlara benim hakkımda):
"Siz'den bir grup
onun yanına var (ıp onunla anlaş) sın" dedi. Bunun üzerine onlardan dört kişi
bana doğru gelmeye ve dağ'a tırmanmaya başladılar (onların bana yaklaşmasıyla
sesimi) kendilerine işittir (ebilecek bir duruma gel) ince:
"Beni tanıyor
musunuz?" diye seslendim. Onlar da:
"Sen kimsin?"
dediler (Ben de):
"Ben el-Ekvâ'nın
oğluyum,Muhammed (s.a.v.)'in yüzünü şereflendiren Zat'a yemin olsun ki; sizden
beni (yakalamak) isteyip de yakalayacak bir adam olmadığı gibi (içinizde) ben
(yakalamak) isteyince elimden kurtulabilecek (bir kimse) de yoktur." diye
cevap verdim (Onlarla konuşmaya) devam ettim. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.)'in
süvarilerini ağaçların arasına girerlerken gördüm, onların başı(nda)
el-Ahramu'l-Esedi (vardı) ve Abdurrahman b. Uyeyne'nin üzerine varıyordu.
Abdurrahman b. Uyeyne'de onun üzerine çullandı. Karşılıklı vuruştular, derken
el-Ahram Abdurrahmanı (n atını) yaraladı. Abdurrahman da el-Ahram'ı şehid etti
ve onun atına geçti. Bu esnada Ebû Katâde de Abdurrahman'ın karşısına çıktı.
Karşılıklı olarak vuruşmaya başladılar. Derken (Abdurrahman) Ebu Katade' (nin
atı) nı yaraladı. Ebû Katade de onu öldürdü ve el-Ahram'ın atına geçti. Sonra
ben, onları kovduğum suyun başında bulunan Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına
geldim. (Bu su) zü kared (denilen su idi) Bir de ne göreyim Peygamber (S.A.V.)
beşyüz kişi ile birlikte (orada bekliyor. O gün Rasûlullah) bana hem süvari hem
de yaya hissesi verdi.
İzah:
Buharî, cihad, meğazî;
Müslim, cihad; Ahmed b. Hanbel, IV, 48.
Zi-kared Medine ile
Hayber arasında Medine'ye bir beridlik (oniki millik) uzaklıkta bir sudur. Sel
dağına sekiz mildir. Sık ağaçlı bir yerdir. İşte bu sudan, ismini alan
Zalükarad gazvesi aynı zamanda Gazvetü'1-Ğâbe adıyla da anılır. Bu mevzuda
siyer kitaplarında şöyle söylenmektedir: "Vakıdî, İbn Sa'd, îbn Kayyim ve
daha başkalan bu gazayı Gâbe gazası diye andıkları gibi tbn İshak Ahmed b.
Han-bel, Buhârî, Belâzurî, Taberî ve daha başkaları da Zûkarad gazası diye
an-mışlardır. Hz. Peygamberin sağmal develerinin ğabe'de yağmalanıp, çobanın
orada şehid edilmiş olması, Seleme b. Ekva ile ona yetişen tslam süvarilerinin
öâbe'den itibaren baskıncıların ardına düşerek onlarla çarpışa çarpışa
Zûkarad'a kadar ilerlemiş bulunmaları, bu gazanın Gâbe gazası olarak anılmasına
tslam karargahının Zûkarad'de kurulmuş olması da ayrıca Zûkarad diye
adlandırılmasına yol açmış olabilir.
Gazanın sebebi;
peygamberimizin Ğâbe (orman) yaylımında yayılmakta bulunan sağmal ve
doğurmaları yaklaşmış yirmi devesini, Uyeyne b. Hısn el-Fezari'nin Gatafan ve
Fezarilerden kırk atlı salarak baskıp yaptırıp sürdürmesi ve Ebû Zerr el-Ğıfarî*nin
oğlunu da $ehid ettirmesidir.[İslam Tarihi, Koksal M. Asım, VI 19-20.]
Bu savaşın ne zaman
yapıldığı hangi tarihte vukubulduğu meselesi ihtilaflıdır. Buhârî'nin
rivayetine göre bu savaş Hayber savaşından üçgün önce vuku bulmuştur. Delili
ise Seleme b. Ekva'nın "Biz bu savaştan döndükten sonra Medine'de ancak üç
gün kaldık, üç gün sonra Hayber savaşına çıktık.*' sözüdür. Siyer uleması ise
bu savaşın hicretin altıncı yılında vuku bulduğu noktasında birleşmektedirler.
Metinde geçen Ya
sabâhahü (ey sabahım) sözü arapçada baskına uğrayan kimselerin yardıma
çağırmak için kullandıkları bir tabirdir. Genellikle baskınlar sabaha doğru
yapıldığı için baskına uğrayan kimselerin bu tabirle başkalarını yardıma
çağırması Araplar arasında adet olmuştur. Bu şekilde feryad eden bir kimse
sanki "Düşman sabahleyin etrafımızı çevirdi yetişin" diye haykırmış
ve başkalarını yardıma çağırmış olur.
Her ne kadar siyer
kitaplarında bu olayda yağma edilen develerin yirmi kadar olduğu ve Hz.
Seleme'nin bunlardan sadece on kadannı düşmanın elinden kurtardığı ifade
edilirse de metinde geçen "Nihayet Allah'ın yaratmış olduğu develerden
peygamber (s.a.v.)'e ait ne arsa onu (müşriklerin elinden kurtarıp) arkama
almıştım." sözü, Hz. Seleme'nin bu develerin tümünü düşman elinden
kurtardığını ifade etmektedir.
Bu savaş hadis ve siyer
kitaplarında çok ayrıntılı ve çok uzunca anlatıldığından okuyucularımıza
oralara bakmalarım tavsiye ederiz.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadisin, "Serİyye, baskından ele geçirdiği ganimetleri orduya gönderir."
anlamındaki bab başlığımızla ilgisi şöyledir "Hz. Seleme müşriklerden ele
geçirdiği elbise, zırh gibi ganimetleri olduğu gibi cephede kendisini bekleyen
İslam ordusuna göndermiş, Hz. Peygamber de ona bu ganimetlerden bir piyade
hissesi vermiştir." Ancak Hz. Peygamber onun bu savaşta özel bir başarısı
ve yiğitliği görüldüğü için ayrıca kendisine nefel olarak bir de süvari
hissesi vermiştir. İşte bu hadisle bab başlığı arasındaki ilgi budur. 2737 ve
2738 numaralı hadislerin şerhinde de açıkladığımız gibi nefel humusdan yahut
da humusun beşte birinden verilir. Ganimet payı ise humus çıkarıldıktan sonra,
geriye kalan ganimet mallarından verilir. Bu duruma göre; Hz. Peygamberin, Hz.
Seleme'ye nefel olarak verdiği bir süvari hissesi kadar olan mükafatı humustan
veya humusun beşte birinden ganimet payı olarak verdiği bir piyade hissesi
kadar olan payı da humus çıkarıldıktan sonra geriye kalan ganimet mallarından
vermiş olabileceği kolayca anlaşılır.